Alarmın
sesiyle uyandı Asuman. Önce
telefonu aldı eline. İlk bildirimlere baktı, sonra hemen sosyal medya hesabına
girdi. Yavaş yavaş geziniyordu. İlknur bir hikaye paylaşmıştı. Kırmızı giyinmiş,
çocukları da kırmızı renkte giydirmiş, eşiyle mutlu aile pozu… Altında da “canım
ailem ile hafta sonu kaçamağı” yazıyordu. Bir sonraki hikaye “canım Hatice Annem” diye bir fotoğraf, kayınvalidesiyle çekilmiş.
“Ya
bu İlknur da bir garip yaa… Daha geçen gün, arkadaş ortamında kayınvalidesinden dert yanmış, arkasından bir sürü laf
söylemişti.” diye düşündü. Hesabına bakmaya devam etti. Seda “bir kahve” diye
yeni aldığı yeni kahve makinasını paylaşmış. “Bir insan niye evindeki bir şeyi
paylaşır ki? Bende var sizde yok demek için mi? Sahi ne bu insanların amacı?
Peki ya ben niye bakıyorum bunlara? Neysee…” deyip bıraktı telefonu. Kalkıp çocukların çantasını hazırladı, eşini ve
çocukları uyandırdı.
-Hadiii
geç kalmayalım!!!
Hazırlanıp
çıktılar. Meryemlerle ile buluşacak, hep birlikte ormanda kahvaltıya
gideceklerdi.
Yolda
giderken, çevresine bakmak yerine yine telefona, sosyal medya hesabına bakmaya
başladı. Meryem “Sevdicekle kahvaltıya giderken” notuyla bir öz çekim paylaşmıştı
bile.
Ormanda
buluştular ve oturacak yer arıyorlardı. Güzel bir yer buldular ve kızlar indi arabadan. Erkekler de arabaları park edip eşyaları
indirecekti. Ali “Ahmet gel biraz daha aşağı gidelim, bir bakalım çok güneş
alan bir yer yoksa orada otururuz.
Kızlar siz burada bekleyin biz bi bakıp gelelim” dedi. Ama Ahmet duymadı.
Meryem kocasına seslendi; “Ali gitti hadi sende git Ahmet” ama gene anlamadı ve Ahmet arabayı oldukları yere park etmişti. Meryem birden
bağırmaya başladı ormanın ortasında. “Ya sağır mısın, sen nasıl bir adamsın, ne
zaman akıllnacaksın?”
Asuman
çok şaşkındı. İnsan hiç kocasına böyle der mi, hem de başkalarının yanında. Az
önce sevdicek diye instagramda paylaştığı adama şimdi neler söylüyor. Duymamış
anlamamış olabilir. Asuman dayanamadı “insan hiç eşine böyle der mi, yapma
kuzum.”
“Sen
karışma Asuman. Bu hep böyle, illâ ki beni çıldırtacak bir şey yapar bu. Baksana
biz ne diyoruz o ne anlıyor. Benden başkası çekmez bunu da neyse.”
Asuman
hiç hoşlanmadı bu durumdan, oğlunu alıp arabaya geçti. Bir yandan küçük oğlunu oyalıyor,
bir yandan da “nasıl bir insan kocasına böyle hakaret eder?” diye düşünüyordu.
Sabah uyanıyoruz elimize telefon alıp, insanlar ne yapmış, nereye gitmiş, evine
yeni bir şey almış mı onlara bakıyoruz. Kim nerede kiminle ne yapıyor?
Algıladıklarımız bunlar oldukça, aktarımlarımız da böyle olmaya başlıyor. Bizde
de bir şeyler paylaşma isteği oluyor. Çünkü insan ne algılarsa onu aktarır.
Sonra
düşündü, olduğumuz gibi mi paylaşıyoruz hayatlarımızı? Oysa herkes en iyi
anını, en güzel halini, gittiği en güzel ortamı paylaşıyor. Ama gerçek bu mu?
Ya da sırf paylaşabilmek için gitmiyor mu bir yerlere? Sosyal medya diyoruz ama sosyal mi medya? Sahte gönderilerle
dolu değil mi sosyal medya? Mesela bu anı paylaşır mı Meryem, onlarca
takipçisine rezil olmak uğruna? Neden şu anda rezil olmakla ilgilenmiyor,
davranışına kalpler, çiçekler, sevdicekler eklemiyor? Gerçeğini konumlandırdığı
yer başka, gerçekte yaşanan bambaşka…
Bu
kadar sahtenin içinde insan gerçek ilişki yaşayabilir mi? Peki insan gerçeğini
nereye konumlandırmalı?
Deneyimsel
Tasarım Öğretisi der ki; insan sanal alemde sosyal oldukça, gerçek alemde
asosyal olur.
Gerçek
hayatta sosyal olmak daha önemli değil mi? Saygıyı, sevgiyi, öz veriyi,
birbirini idare etmeyi, birbirinin eksiğini kapatmayı, birlikte birbirini
tamamlayarak yol almayı ancak gerçek hayatta sosyalleşerek öğrenebiliriz. Bu
yüzden medya gerçekten sosyal mi yeniden düşünmek gerek. Gerçek hayatta
sosyalleşmemizin önüne nasıl bir engel, bizleri hangi duygu durumlarına itiyor,
ilişkilerimizi nasıl yıpratıyor fark etmek gerek. “Peki bunu nasıl yapabiliriz?”
diye düşündü Asuman ve “Gerçek hayattaki mahremiyetimizi koruyarak, üstümüzü
örterek tabii ki” diye cevapladı kendini.
0 Yorumlar