Dayısı her daim neşeli, diri bir adamdı. İşini severek yapar, ailesine de vakit ayırırdı. Bir an dayısını hayatında hiç bıkkın görüp görmediğini düşündü ve böyle bir sahne hatırlayamadı. Annesinin anlattığına göre dedesinin genç yaşta vefatından sonra dayısı ailenin babası olmak zorunda kalmıştı. Birçok fedakarlık yapmış, çok farklı işlerde çalışmıştı. Bir insanın nasıl bu kadar işi tek başına başarabildiğini düşündü. Acaba hiç yapamayacağını düşünüp umudunu kaybetmiş miydi?
Ece ise yirmi dört yaşındaydı ve sadece kendi hayatıyla ilgili sorumlulukları vardı. Ancak her geri çevrilen iş başvurusunun ardından ümitsizliğe düşüyor sanki dünyası başına yıkılıyordu. Tüm bu düşünceler zihninde dolaşırken tekrar dayısının sesiyle irkildi:
- Orada mısın yeğenim? Nerelere daldın yine?
İş başvurusundan yine olumsuz dönüş aldığını söyledi. “Deneyimim olup olmadığını soruyorlar, işe alınmazsam nasıl deneyim kazanacağım ki? Bu kadar okulu boşuna mı okuduk?” diye söylendi sesi titreyerek. Dokunsalar ağlayacak durumdaydı.
Derin nefes alma sırası şimdi dayısındaydı. “Üniversite de okurken stajlarını yaptın mı? Ya da gönüllü gidip bir yerde çalıştın mı? Yoksa birilerinin seni yönlendirmesini mi bekledin?” Bu soruların cevabı ‘hayır’ dı. Okuduğu üniversite zorunlu staj koymamıştı, kendisinin de aklına hiç gidip bir yerlerde çalışmak gelmemişti. Ne de olsa öğrenciyken paraya ihtiyacı yoktu. Aslında şimdi de yoktu ama çalışmak, mesleğini öğrenmek istiyordu.
O bunları düşünürken dayısı sanki zihnini okumuşçasına: “Çalışmak için illaki paraya ihtiyacın olması gerekmez insan sadece boş durmamak için bile çalışır. Kaldı ki senin kendini geliştirmek, hayata atılmak gibi daha büyük hedeflerin olmalı, hatta olmalıydı. Neyse bunu öğrenciyken yapmadın diye oturup karalar bağlayacak değiliz. Şimdi yaparsın.
- Nasıl yani gönüllü mü çalışacağım?
- Eveeet!
- Beş para almadan yani karın tokluğuna…
- Belki de karın tokluğuna bile değil canım kızım.
- Ne diyorsun dayı ben üniversiteden mezun oldum. Benim de bazı şartlarım var ona göre bir işe girerim!
- Peki bir buçuk yıldır devam eden iş arama maceranda bu şartlara göre bir iş buldun mu? Ya da herhangi bir iş için arandın mı?
Ece suratını astı artık dayısının yüzüne değil, pencereden dışarı doğru bakıyordu. Canı çok sıkkındı, içinden hüngür hüngür ağlamak geliyordu. Bir de üstüne dayısı üzerine geliyordu. Şu an dayısının haklı olduğunu kabul etmek çok zordu. Ece’nin sessizliğini fırsat bilen dayısı konuşmaya devam etti…
- Ece’cim ben senin canını sıkmak için konuşmuyorum. Ya da gönüllü çalış derken seni birileri kullansın diye demiyorum. Senin güçlenmen için diyorum. Çünkü bu kadar yıllık hayat tecrübem bana gösterdi ki bir şeyleri yaparken beklentimi düşük tutmalıyım. Para vermeseler bile çalışırım yeter ki deneyim kazanayım diyebilmeliyim. Ancak dış dünyadan beklentisini düşük tutanlar mutlu olabilirler. Sana kendi deneyimimi aktarıyorum. Bak kısa yoldan kaptın stratejiyi.
Cümlesini bitirirken bir yandan da Ece’ye göz kırpmıştı. Ece dayısından daha önce de dinlemişti; bugün ki haline gelebilmesi için başkalarından bir şey beklemeden nasıl hareket ettiğini. Hayatı da öyle şekillenmiş babası vefat edince sürekli bir şeyler isteyeceği bir büyüğü olmamış, annesi ve kardeşlerine kendisi bakmıştı. Ece dayısının bu kadar zorluğa rağmen nasıl bu kadar mutlu olduğunu düşünürdü zaman zaman. Şimdi daha iyi anlıyordu ki dayısının stratejisi beklentisini düşük tutmakmış. Sadece kendi yapacağına odaklanmak kim ne yapıyor, bana ne verecek diye beklememek.
- Yani sen şimdi bana diyorsun ki bir iş yerinden maaş bile beklemeden git çalış. Deneyim kazanmaya, o konuda güçlenmeye bak.
- Aynen öyle.
- Pufff dayı çok zor bir şey istiyorsun ama haklı olduğunu da nedense içten içe biliyorum.
Bunu yapmak Ece’ye çok zor gelse de iş arama sürecinde yeterince mutsuz olmuştu. İş görüşmeleri sonrasında kurduğu hayaller, maaş beklentileri, ilk maaşıyla alacakları, tatile gideceği yerler, ofiste giymek için alacağı kıyafetler hepsi zihninde netti. Net olmayan tek şeyse işiydi. Oysa tüm bunlar onun beklentisini arttırıp mutsuz etmekten başka bir şey yapmamıştı. Artık harekete geçip tüm beklentisini düşürüp gönüllü bile çalışırım deme kıvamına gelmişti.
Ece’nin mutluluğun formülünü bulmuştu bu beklenti seviyesiyle sadece yapacaklarına odaklanacaktı insanların ona vereceklerine değil.
&
3 Yorumlar
Genclerimizin ‘rahatlik’ kavramini degistirmesine yardimci olacak bir yazi. Rahat olabilmek icin calismak lazim. Üretimden keyif alabilmek ise anahtar
YanıtlaSilMutlu olmanın formülü bedelden geçiyormuş, kaleminize sağlık
YanıtlaSilGünümüz gençlerinin genel halini anlatan faydalı blr yazı olmuş. Elinize sağlık. Emeksiz hiç birşey olmuyor. Bunu kavramaları ve yazıdaki dayı gibi kişileri model almaları dileğiyle :)
YanıtlaSil