Ad Code

Responsive Advertisement

MUZLAR DOĞURDU

 




‘’Gözün aydın olsun şimdi ye iç neşelen.‘’ Tüyleri diken diken oldu. Nereden gelmişti gece gece bu sözler aklına. Hem de hiç üzerinde düşünmek istemediği bir andı. Yorgundu. Yorgunluğuna rağmen meraklıydı. Balkonda oturup gecenin sessizliğinde muz seslerini dinleyecekti. Öyle de yaptı. Oturdu ve doğanın muhteşem sessizliğinde muzların ağlayışını dinledi. ‘’Muzlar doğurdu’’ derdi babaannesi bu seslerin ardından. ’’Muzlar doğurdu’’ dedi kendi zifiri karanlığında. Ama aklına, o üzerinde bin yıl düşünülesi söz düştü. ‘’ Haydi gözün aydın olsun, şimdi ye iç neşelen’’

İşin gerçeği de öyleydi. Her doğumda biraz gözyaşı biraz göz aydınlığı vardı. Ama insan genellikle acıya odaklanırdı. Ne kadar çok acı çektiği, ne kadar çok göz yaşı döktüğüne bakardı. Sonsuza kadar süreceğini düşündüğü anlar çabucak biterdi. Ve sonra yavaş yavaş doğardı gün. Yavaş yavaş mavileşir gökyüzü, yavaş yavaş kızıldan pembeye dönerdi. Güneşin açık sarı yüzü kendini gösterene kadar, lacivertten turuncuya kadar hareket ederdi renkler. Her renk, her ses göz aydınlığı dilerdi. Karanlık bitti, şimdi ye iç neşelen, gözün aydın olsun.

Ama bu aydınlık da sonsuza kadar süremeyecekti öyle değil mi? Bazen kış mevsimine gelecek, karanlık uzayacak, bazen yaz mevsimine gelecek aydınlık uzayacaktı. Bazı hüzünler kısa sürecek bazı mutluluklar kısa sürecekti. İnsan, şu dünyanın yasası olan bir gerçeğin kendi hayatına değmesini istemiyordu. Ondandı bütün aşırı neşesi ve aşırı kederi. Çünkü insan bir türlü anlamıyordu. Sonrası neydi? Sonu neydi?

Sonrası biraz gözyaşı biraz göz aydınlığıydı işte. Ve dünya gibi yuvarlaktı. Sınırlı bir sonsuzlukta dönüp duruyordu ömrü kadar. Sonu ise başkaydı; ya hep gözü aydın olacaktı ya da ilelebet gözyaşı. O zaman yarına hazırlanmak demek, daha uzak bir geleceğe yatırım yapmaktı. Önce somuttan başlayıp sonra ondan da sıyrılmak lazımdı.

İnsanlar mutlu ve başarılı olmak isterler. Bunu da hemen ve kolayca yani ayağı hiç taşa takılmadan elde etmek isterler. Dosdoğru yolda olsun ama o yol da dümdüz olsun derler. Fakat şu dünyada gökyüzü bile dümdüz değildir. Bazen bulutlu bazen karlı bazen yağmurludur. Yer dümdüz müdür? Ya da taşlar? Mesele gittiği yolun düzlüğü değildir. Mesele nereye gittiğidir.

Kendi kendine gülümsedi. Muz seslerini dinlemeye gelmişti. Onca yolu ve sakin bir zorluğu ardında bırakmaya çalışarak. Öyle ya, oyunu büyütünce her zorluk hırçınlaşıyor hatta kanatıyordu. Oysa geçeceğini bilince, zorlukta sakinleşiyor, süresinin bitmesini bekliyordu. Denize ne çok benziyordu. Ya seni dev dalgalarla bir karaya vuruyor sonra geri içine çekiyordu. Ya da kıyıdaki köpüklü tatlı sular gibi cam kırıklarını ovalleştiriyordu.

Biraz daha gülümsedi. Muzların ağıtı bitti. Yeni doğumlar gerçekleşti. Gün ağardığında yeni koyu kırmızı goncaların ucundan beliren yeşil yavrular bulacaklardı. Ve sonrası için hazırlık başlayacaktı. Hasat vakti gelene kadar insanlar bakımını yapacaklardı. Sonra iri salkımlı muzlar gövdeden sarkıp rengi koyu yeşilden açık yeşile dönünce hasat başlayacaktı. Meyvesini tek tek vermezdi. Ağlar, sabreder ama verince tüm canını ortaya koyardı. Ve sonra yorgun bir anne gibi uykuya çekilirdi.

Haydi gözün aydın olsun. Şimdi ye iç neşelen…

En zor doğum, kendinden, yeni bir ben doğurmak değil mi?

Senden bir sen doğuyorken de zorlanmaz mı insan?

Zorlanır…

Hem de çok…

Bununla birlikte, kendinin en iyi versiyonuna dönüştükçe,

Henüz görmediği sınırlarına yaklaştıkça,

Her zorluktan sonra gelen o kolaylıkta,

Denmezmi sanırsın “Haydi gözün aydın olsun. Şimdi ye iç neşelen…”?...

 


Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Hiç böyle bakmamıştım... Çok umut verici oldu hayat şimdi. Bitecek her zorluk.

    YanıtlaSil
  2. Senden bir sen doguyorken zorlanmaz mi insan….. Ifadesini cok begendim . Her zorlukta bir kolaylik vardir

    YanıtlaSil