Ad Code

Responsive Advertisement

ERCİYES ÖNCESİ

Erciyes öncesi heyecanlıydı Nazan, ne zamandır hayalini kurduğu tırmanış için bir gruba katılacaktı. Pek çok dağa tırmanmıştı ama Erciyes'e henüz gidememişti.


İşlerine odaklanan Nazan, telefonda karşı tarafı dinlerken bir yandan da ofisindeki bordo separatörü inceliyordu. Kumaşın dokusunu, şeklini sanki ilk kez görüyor gibiydi. Bordonun içinde minik minik siyahlar da olduğunu fark etti. Belki de bu saatlerde ışık farklı vurduğu için bunu görebilmişti. Halbuki yıllardır işyerinde bu üç tarafı separatörle çevrili alanda, kocaman masasında oturuyordu. Telefon görüşmesi biterken bir yandan da masasına baktı, her zamanki gibi kağıtlarla kaplıydı. Telefonu, elinden daha masaya bırakmadan bir kez daha çalmaya başladı. Arayanın Ercüment olduğunu görünce elindeki evrakları bıraktı, çayını kenara aldı. Bu telefonun ne kadar süreceğini bilemiyordu. “Şimdi mülakatın ikinci kısmı” diye düşündü telefonu açarken. “Ne geziymiş arkadaşım” ama Ercüment de işini çok ciddiye alan, tecrübeli bir dağcıydı. Yanlış insanla dağda başlarına neler gelebileceğini biliyordu. Gruptan ayrılıp kaybolan mı ararsın, rehberin tavsiye ettiği yol yerine kayaların üzerinden atlarken bileğini burkan mı ararsın, yanlış malzeme getiren mi? O yüzden Nazan sabırla sorularını cevaplıyordu.


Nazan’ın son dönemde üç bin metrenin üzerinde bir dağa çıkmadığını öğrendiğinde karşı taraf sessizleşmişti. Nazan bu sırada yine separatörleri inceliyordu.

- “Ağrı’ya çıksan?” dedi Ercüment.

- “Ne zaman? Ağrı’ya Ağustos’tan önce gidilmiyor. Kilimanjaro da Ağustos’ta. Nasıl yapacağız? Kaçkara’a gittim ama geçen sene, o olmaz mı?” derken “Lütfen Ağrı olmasın” diye düşünüyordu. Oldum olası korkardı Ağrı dağından. Belki de Ağrı’ya çıkıp fırtınaya yakalananların hikayelerini çokça dinlediği içindi. Ercüment’ in sesiyle tekrar kendine geldi.

-”Yok”dedi Ercüment sakin bir ses tonuyla. Çok zaman geçmiş. Süphan, Erciyes, onlar da mı yok?

- “Yok” dedi Nazan üzüntüyle. Ne yapacağız? Gidemeyecek miyim?

- “Temmuz’da bir Erciyes gezimiz var, haftasonu, ona gelebilir misin? En azından gitmeden vücudun üç bin dokuz yüz metre görmüş olur.”

- “Tabii tabii” dedi Nazan heyecanla.

- “Ama” diye devam etti Ercüment. “Ben gelecek ay İstanbul’da olacağım. Erciyes’ten önce bir tanışsak iyi olur.”

- “Ona da tamam…”

Bütün bu süreç zaten parasını vereceği bir gezi içindi. Son karar Klimanjaro’ya gitmeden önce Erciyes’e gidilecek. Erciyes’e gitmeden önce de tanışacaktık yani. “Ercüment’in bu piyasada bu kadar meşhur olmasının sebeplerinden biri de bu herhalde. Biz işe adam alırken bu kadar ince eleyip sık dokuyor muyuz?” diye düşündü Nazan. Hadi işe aldığı kişiler için önden bir mülakat silsilesi vardı. İşe alacakları kişiyi, en az üç farklı kişi ya da ekip tarafından mülakata tabii tutuyorlardı. Dışarıdan kullandıkları insan kaynakları firması görürdü önce, sonra şirketin içindeki insan kaynakları departmanı, sonra da kişinin çalışacağı departmandan birileri. Hele bir de biraz yönetici seviyesi birileri alınacaksa psikolojik testler vb. Bütün bunları geçip de işe alınan kişiler için bir de deneme süresi vardı. O sürede de çok dikkat edilirdi, her yönden test ederlerdi aldıkları elemanı. Olmadı o sürenin sonunda yolları ayırıyorlardı zaten.

Düşününce Ercüment de bunun minik bir versiyonunu yapıyordu. Aslında çok mantıklı, hem arama tarama faaliyeti hem de eleme kısmı vardı. Hadi işyerinde beğenmedikleri elemanı almıyorlardı çünkü o elemana şirket para veriyordu. Yanlış insanla bağ kurmak istemiyorlardı ya da verecekleri para boşa gitsin hiç istemiyorlardı. Ercüment’in durumunda bir de parayı kazanacak olan oydu. Yani Ercüment müşteriye “Hayır” diyordu bu ilk süreçlerden geçemezse. Belki de bu yüzden az ama öz işi vardı. İnsanlar zorlu parkurları bu yüzden onunla yapmak istiyordu.


Kendi iş yerini düşündü, müşterilerle ilgili bu kadar ince eleyip sık dokuyorlar mıydı? Tabii birilerine bayilik vermeden önce bir süreç vardı ama bu kadar detaylı değildi. Bu yüzden zaten yanlış birine bayilik verdiler mi sonrasındaki aşamalar çok tatsız oluyordu. Bir bayi kapaması açmasından daha da zordu. Nazan büyük masasından kalktı ve daha büyük masası olan yöneticisinin ofisine doğru yürürken müşteilerini nasıl daha iyi bir elekten geçirirler onu düşünüyordu. Tabii bunu patronuna nasıl anlatacağını da...



&

Deneyimsel Tasarım Öğretisi, hayatın içindeki deneyimlerden faydalanılarak tasarlanmış bir bilgi teknolojisidir. Deneyimsel kısmını geçmişten, tasarım kısmını ise şimdiki ve gelecek zamandan alarak geçmişin deneyimleri ile şu ana ve geleceğe köprüler kurar. Yeryüzündeki tüm canlı ve cansız varlıkların hayatlarındaki ortak deneyimleri harmanlayarak insanların hem bugününü hem de yarın gideceği yolun haritasını, deneyimselleştirilmiş öngörülerle çizmesine olanak sağlar.


Yorum Gönder

0 Yorumlar